İnsanlık olarak dünyaya geldiğimiz günden beri hep bir gelişim içerisindeyiz. Aletlerin icadı, madenlerin kullanılmaya başlanması, tarımın geliştirilmesi, yerleşik hayat neticesinde binalar inşa edilmesi, piramitlerin, devasa şehirlerin inşası… Dünya tarihi savaşlar, kıtlıklar, göçlerle dolu olduğu kadar insanoğlunun saymakla bitirilemeyecek kadar çok teknik gelişimiyle de doludur. Ancak tarihin hiçbir dönemindeki teknik gelişmeler son birkaç yüz yılda yaşandığı kadar hızlı ve çok olmamıştır. Özellikle transistörün (işlemcilerin kalbi olan donanım) icadıyla birlikte yaygınlaşan bilgisayar, bugün avcumuzdan düşmeyen ve bizi dünyaya bağlayan en mühim teknoloji oldu.
Her ne kadar ABD Patent Dairesi Başkanı Charles Duell 1899 yılında “Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi.” dediyse de işler onun tahmin ettiği gibi yürümedi. 1905 yılında “Taşıt olarak mücadeleden otomobilin değil, atın galip çıkacağına inanıyorum. Otomobil sadece gelip geçici bir heves olacaktır.” diyen Alman İmparatoru II. Wilhelm bugün Tesla’nın otomobil pazarını nasıl domine ettiğini görseydi acaba ne düşünürdü. Peki ABD başkanı Rutherford B. Hayes 1876’da “Telefon çok güzel bir buluşa benzese de bunu kim, niye kullanmak istesin?” derken ne demek istiyordu?
Teknolojiyi Ne Kadar Kullanıyoruz?
Bugün teknolojiyi parmağımızda oynatıyoruz. Telefon belki 19. yüzyılın sonlarında çok da önemli değildi, zira o dönemin popüler iletişim aracı olan telgraf gayet yeterliydi. İnsanların da anında iletişim kurmak, haber almak gibi bir beklentileri yoktu. Herkes kendi muhitinde, mahallesinde bulunan insanlarla sıkı ilişki içerisindeydi, birisine bir şey söyleyecekse çıkıp evine gidip söyleyeceğini söyleyebilirdi.
Fakat günümüzde işler öyle yürümüyor. İstediğimiz herkese her an ulaşabilme rahatlığı ve her an ulaşılabilme arzusu insanlığı kasıp kavurmuş durumda. Hootsuite’in We Are Social 2020 raporuna göre dünyada 5 milyardan fazla insanın en az 1 adet mobil cihazı var. Yeryüzündeki tüm insanların yarısı da aktif olarak sosyal medyayı kullanıyor. Günlük kişi başı internet kullanım süresi ortalama 6 saat 43 dakika iken sosyal medya kullanımı 2 saat 24 dakika. Neredeyse 5 milyar insanı her gün 6 saat 43 dakika ile çarparsanız internette harcanan vaktin ulaştığı devasa boyutu görebilirsiniz.
Birçok insan profesyonel iş yaşamında interneti kullanıyor, rakamlara bunun da etkisi var. Ama bu durum internet kullanımında ciddi bir sürenin gereksiz ve bir amaca hizmet etmeyen aktivitelerden oluştuğu gerçeğini değiştirmiyor. En basit örnek olarak dünya iletişiminde yıllardır önemli bir yeri olan e-posta ile iletişimin neredeyse yarısı SPAM maillerden oluşuyor. Yani tüm dünyada gönderilen bütün maillerin yarısı işe yaramıyor. Bu rakamlara televizyon kullanımı, bilgisayar kullanımı vb. her türlü teknolojiyi de dahil edersek teknolojiyle geçirdiğimiz vakit daha da artıyor haliyle. Peki bunun sonucunda bize ne oluyor?
Teknoloji Zehirlenmesi Nedir?
Rivayete göre Osmanlı döneminde kasaplık mesleğiyle meşgul olan insanlar belirli sürelerle toprakla uğraşmak durumundaydılar. Sürekli hayvan kesim işleriyle ve kanla meşgul olmaktan dolayı ruhları ve kalpleri daralmasın, merhametlerini kaybetmesinler gayesiyle böyle bir uygulama bulunuyordu. Peki bu hassasiyet sadece kasaplara mı mahsus, kalplerimizi daraltan başka sebepler yok mu?
İnsanoğlu uyum sağlama konusunda inanılmaz esnek bir varlıktır. İçinde bulunduğumuz şartlara hemen adapte olabiliyoruz. Hayatımıza tokat gibi girip bizi yuvarlayan teknolojiyle de bu sebeple mükemmel uyum halindeyiz. Yazılarımızı bilgisayarda yazıyoruz, iletişimimizi çoğu zaman mesaj yazarak sağlıyoruz, eğlenmek için televizyonu, Netflix’i ve Youtube’u açıyoruz, gelen bir bildirimin cazibesine asla karşı koyamıyor ve elimize telefonu hemen alıp o bildirime bakıyoruz. Çünkü teknolojinin fıtratı bu, adeta bir girdap gibi içine düşeni bir daha çıkamamacasına döndürüp duruyor.
Uyum sağlamanın en bariz örneğini ise COVID-19 salgınıyla gözlemledik. Koronavirüs salgını bir anda tüm dünyanın akışını değiştirdi. Birçok işletme faaliyetlerini durdurmak, insanların çoğu evlerine kapanmak durumunda kaldılar. Özellikle sosyal faaliyetler durdu, insanların topluca bir araya gelebileceği her türlü aktivite yasaklandı. Ancak çoğu kişi salgın öncesindeki iletişimine teknoloji sayesinde devam etti, birçok kurum sosyal faaliyetlerini dijital ortama taşıdı. Video konferans uygulamaları daha önce hiç olmadığı kadar popüler hale geldi ve toplantılar, konferanslar, seminerler, konserler, sohbetler vb. birçok faaliyet video konferans uygulamaları üzerinden devam etti. Instagram’da binlerce insan canlı yayınlarla milyonlara seslendiler. Velhasıl bir şekilde sürece uyum sağladık ve teknoloji sayesinde kaldığımız yerden devam ettik.
Ancak bu noktada arzın talepten fazla oluşu, beraberinde olumsuz sonuçları doğuruyor. Bir insan, bir günde kaç tane canlı yayına, kaç tane toplantıya katılabilir? Kafamızı bilgisayardan ve telefondan kaldırmadan geçirdiğimiz günler bize sağladığı yararların yanı sıra muhakkak zararlar da veriyor. Fiziksel duruş bozuklukları (kambur oturma, boyun ağrıları, göz yorgunlukları) gençler arasında zaten çok yaygınken, bir de sürekli dijital mecralarda bulunmanın getirdiği ruhsal çöküş, manevi buhran söz konusu.
Herhangi fiziksel bir sağlık sorunu yaşamadığınız halde kendinizi uzunca bir süredir yorgun hissediyorsanız, bir şeyler başarmak istediğiniz, çeşitli meşguliyetler aradığınız halde günün sonunda elde avuçta bir şey bulamadığınız oluyorsa, günlerin çok ama çok hızlı geçtiğini, bir şeyleri sürekli kaçırdığınızı hissediyorsanız maalesef bir teknoloji zehirlenmesi yaşıyor olabilirsiniz.
Teknoloji Deccal mi?
Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol kitabının Deccal isimli bölümünde güzel bir hatıra bulunuyor. Bir namaz sonrası İbn Bulayhid’in çevresinde toplanan bedeviler onunla sohbet ederlerken ilk defa bir Avrupalıyla yani Muhammed Esed ile tanışıyorlar. Avrupalılarla ilgili çeşitli sorular soran bedeviler “Avrupalılar Allah’a karşı neden bu kadar kayıtsız davranıyorlar?” şeklinde bir soru yöneltiyorlar.
Bu noktada Muhammed Esed, Peygamberimizin (sav) “Ahir zamanda insanların çoğu Deccal’in Tanrı olduğuna inanıp onun peşinden gidecek” sözüne binaen Deccal’i tasvir etmeye başlıyor: “Dünyanın en uzak köşesinde konuşulan sözleri duyabilecek, tek gözüyle sınırsız uzaklıklarda olan şeyleri görebilecek, gökyüzünde uçacak, yer altından altın-gümüş fışkırtacak, istediği zaman yağmur yağdırıp ekinlerin yeşermesini sağlayacak, dilediğini öldürecek, dilediğini sağ bırakacak. Öyle ki, imanı zayıf olanlar bu durumu görüp Deccal’ın bizzat Tanrı olduğunu sanacak ve önünde secdeye kapanacaklar. Ama imanı sağlam olanlar onun alnındaki münkir yazısını okuyacak ve onun yeryüzü imtihanından başka bir şey olmadığını anlamakta gecikmeyecekler…”
Sonrasında Muhammed Esed Deccal’i teknolojiyle şöyle ilişkilendiriyor: “Bu mesele tamamı tamamına bugünkü teknolojik medeniyeti tasvir ediyor. Tek gözlü; çünkü hayatın sadece bir yanını, maddi yanını görüyor, manevi yanından haberi yok. Mekanik harikaları sayesinde insanın Allah vergisi duyularıyla göremeyeceği şeyleri görüp, işitemeyeceği şeyleri işitmesini sağlıyor. Baş döndürücü bir hızla mesafeleri fethediyor. Teknolojik büyülerle suni yağmurlar yağdırıp istediği ürünü, istediği verimde yetiştirebiliyor, yer altından inanılmaz zenginlikler bulup çıkarıyor, bilimsel terörü ve savaş teknolojisiyle bir yandan hayatı ortadan kaldırıyor bir yandan da tıbbi buluşlarıyla ölüme mahkûm görünenlere hayat bahşediyor. Ve maddi planda o kadar ve öylesine göz alıcı gözüküyor ki, imanı zayıf olanlar bu bahşedici, bu alt edilmez güç karşısında aciz ve hayran kalıp neredeyse onun kadir-i mutlak bir mabut olduğuna inanmaya başlıyorlar. Ama gerçek Yaratıcı’ya olan imanlarını koruyanlara gelince, onlar açıkça görüyorlar ki, bu Deccalsı güce bel bağlayıp ona sığınmak, Allah’ı inkâr ya da Allah’a ortak koşma anlamına geliyor.”
Muhammed Esed bu tespitleri yaptığında daha ortada bilgisayarlar bile yoktu. Ancak şu anki halimizi anlatıyor adeta. Gözlerimizi ekranlara kilitlediğimiz, büyülenmiş gibi ekranı kaydırıp durduğumuz zamanlardayız. Kimse yanı başındaki insana, hayvana, bitkiye gülümsemiyor ama herkes bir avuçluk metal parçasının gözlerine 32 dişini birden göstererek gülüyor. Yanı başındakiyle iki dakika muhabbet etmekten sıkılan insanoğlu dünyanın diğer ucundakilerle bitmeyen sohbetlere dalıyor. Esed’in devamında aktardığı tespitler de bugün hepimize ders olacak nitelikte. Merak edenler kitabın ilgili bölümüne göz atabilirler.
“Bisiklet Yakalı Tütün Tacirleri”
Peki bu duruma nasıl geldik? Teknoloji tapınma derecesinde birçok insanı kendine bağlarken elbette ki bu durumun bir müsebbibi var. Teknolojinin ve dijital olan her şeyin güçlü bir büyüsünün olması, en başta insana güç bahşetmesinden ileri geliyor. Zira parmağında dünyayı oynatabilmek, bir tweet ile gündemi belirleyebilmek inanılmaz bir güç. Eskiden olsa ömrünüzde bir kere iletişim kurabileceğiniz popüler kişilerle, devlet başkanlarıyla, dünyanın en güçlüleriyle (!) teknoloji sayesinde aşık atabiliyorsunuz, iletişim kurabiliyorsunuz. Bu güç geçmişte kimsenin elinde yoktu. Teknoloji, potansiyeli sonsuz bir güçtür.
Diğer sebep ise bisiklet yakalı tütün tacirleri. Bu tabir Bill Maher tarafından dile getiriliyor. Bill Maher günümüzde kaç beğeni aldığımıza bakmanın sigara içmenin yerine geçtiğini ve sosyal medya sektörünün öncülerinin çocuklara bağımlılık yapıcı ürünler satan bisiklet yakalı tütün tacirleri olduğunu söylüyor. Bu tespite katılmamak elde değil.
Sosyal medya platformlarına ne için katıldığını hatırlayan var mı? Facebook’a eski okul arkadaşlarımızla ve akrabalarımızla iletişim kurmak, Twitter’a yaptıklarımızla ilgili anlık güncellemeler paylaşmak, Instagram’a birbirinden güzel fotoğraflar çekip filtreleyip paylaşmak için kaydolmuştuk. Zaten Steve Jobs da iPhone’u iPod kullanıcıları ayrı bir telefon kullanmak yerine tek bir cihaz kullansınlar diye çıkarmıştı. iPhone’un bugün geldiği noktayı 15 sene önce hiç kimse tahmin edemezdi.
Fakat tacirler bu masum görünen sebepleri manipüle etmenin yollarını buldular. Teknoloji şirketlerinin tek bir amacı var: Daha çok kullanıcının daha uzun süreler boyunca uygulamalarını kullanmalarını sağlamak. Bunun için ortaya çıkan en etkili yol beğenme, yorum yapma gibi etkileşim yöntemleri geliştirmek oldu. Sonuç olarak da hepimiz beğenme ve yorum yapma bağımlısı olduk.
Bugün sosyal medya mecraları beğenme/yorum yapma üzerine kurulu. Bir gönderiyi beğenmek ve yorum yapmak binlerce yıldır geliştirdiğimiz iletişim yöntemlerini bir butona dokunma seviyesine indiriyor. Aynı şekilde paylaştığınız bir içeriğin beğenilmesi ve yorumlanması da insana sanal bir tatmin duygusu, adeta bir dopamin etkisi yaratıyor.
Meseleyi özetlemek için Facebook’un kurucu başkanı Sean Parker’ın 2017 yılındaki dikkat mühendisliğine dair ifadeleri gayet yeterli. Parker “İnsanların vaktini ve bilinçli dikkatini azami düzeyde nasıl tüketebiliriz?” sorusuna odaklandıklarını ve arada sırada kullanıcılara ufak bir doz dopamin vermek gerektiğini, bunu da birilerinin fotoğrafları beğenmesi ve yorumlamasıyla gerçekleştirdiklerini adeta itiraf ediyor. Parker’ın ifade ettiği bu ve benzeri mühendislik yöntemleri bugün teknolojik her türlü uygulamanın temelini teşkil ediyor.
Yine 2017 yılında ABD ulusal bağımsız haber radyosu NPR’de yayınlanan bir araştırmanın başlığı oldukça çarpıcı: “Yalnız mı hissediyorsun? Sebebi sosyal medyada çok fazla zaman geçirmeniz olabilir.” American Jorunal of Preventive Medicine dergisinde Temmuz 2017’de yayınlanan bir araştırma da şunu gösterdi ki insanlar dijital servisler üzerinden bağlantı kurmaya ne kadar vakit ayırırsa o kadar yalnızlaşıyorlar.
2008 yılında yapılan bir araştırmada ilk defa ortaya konulan “Hayalet Titreşim Sendromu” özellikle gençlerin içine düştüğü durumu özetleyen rahatsızlıklardan birisi. Dijital uygulamalar avcumuzda o kadar yer etmiş durumda ki mobil cihazlar neredeyse vücudumuzun bir uzvu olmak üzere. Herhangi bir çağrı veya bildirim olmadığı halde cihazın çaldığını/titrediğini zannederek kontrol etmeye “Hayalet Titreşim Sendromu” deniliyor. Konuyla ilgili bu zamana kadar yapılan araştırmalarda katılımcıların çoğu cihazlarından ayrı kalma korkusu yaşıyor, telefonlarını hiç kapatmıyor, uyurken bile yanlarından ayırmıyor ve şarjım biter korkusu yaşıyor. Hatta priz bağımlılığının bir ismi bile var: Plagomani! (Konuya dair Ayşe Yazıcılar tarafından kaleme alınan ve Genç Dergi Şubat 2019 sayısında yer alan Hayalet Titreşim Sendromu yazısını inceleyebilirsiniz.)
Şifa Bulmak Mümkün mü?
Elbette mümkün. Dijital zehirlenme panzerihi olan bir mesele. Teknolojik bağımlılık ortaya koyduğu sonuçlar bakımından madde bağımlılığına benzer bir etki gösterse de ortada bedene tesir eden fiziksel bir madde söz konusu olmadığından şifa bulmak çok kolay. Tek ihtiyacınız olan çelik gibi bir irade.
İradenizi ortaya koyabildiğiniz, aldığınız kararları uygulamakta sorun yaşamadığınız sürece dijital zehirlenme yaşamadan da dijital teknolojilerin sunduğu tüm nimetlerden faydalanabilirsiniz. Georgetown Üniversitesi’nde bilgisayar bilimleri profesörü olan Cal Newport çözüm olarak Dijital Minimalizm kavramını geliştiriyor ve aynı ismi taşıyan kitabındaa Dijital Minimalizm’i şöyle tanımlıyor:
“Dijital Minimalizm, çevrimiçi vaktinizi değer verdiğiniz şeylere faydası dokunan, titizlikle belirleyip optimize ettiğiniz az sayıdaki faaliyete odaklı halde geçirmenizi ve geri kalan her şeye gönül rahatlığıyla sırt çevirmenizi öngören bir teknoloji kullanımı felsefesidir.”
Newport’un kitabında detaylandırdığı ve nasıl uygulanabileceğine dair detaylı örnekler sunduğu Dijital Minimalizm kavramı dijital zehirlenme yaşayan herkes için önemli bir şifa kaynağı olabilir, muhakkak incelemeniz tavsiye olunur.
Ama Dijital Dünyada Çok Faydalı Şeyler Var!
Bugün teknolojiyle aramıza bilinçli bir mesafe koymak gerçekten çok zor. Bir defa kullanıcıları kendi uygulamalarına bağımlı kılmanın yöntemlerini sürekli araştıran ve uygulayan bir mühendisler ordusu var. Diyelim ki bu yöntemlere karşı mücadeleyi kazandınız ve onların bağımlılığa teşvik edici araçlarına prim vermediniz. Kendi nefsinizi nasıl yeneceksiniz?
Maalesef ki teknoloji konusunda nefsimizin peşinen kabullendiği bir durum söz konusu: Dijital uygulamalar her şeye rağmen faydalı bazı şeylere sahipler. Bu uygulamalarla aramıza mesafe koyarsak ve sonuçta ya faydalı bir şeyleri kaçırırsak? Bu soru karşısında çoğu insanın iradesi dayanamaz ve birkaç faydalı şey uğruna zarar verici bin farklı şey göz ardı edilir. İşin ilginç tarafı kimse bu faydalı şeyleri de kolay kolay tanımlayamıyor. Yani Instagram’ın sana ne faydası var? sorusunun cevabı somut olmak yerine “güzel bir şey işte” şeklinde bir histen ibaret.
Bu yanılgıdan da kurtulduğunuz takdirde işin zor kısmını başarmış olacaksınız. Dijital dünyada seçici olmak ve her zaman kaliteyi aramak olmazsa olmaz kuraldır ve bu kurala ne kadar sadık kalırsanız o kadar az zarar görürsünüz.
Teknoloji Kötü Değildir, Bilinçli Kullanıldığı Sürece…
Buraya kadar tüm konuştuklarımız teknolojinin kötü olduğu, uzak durulması gereken bir şey olduğu sonucunu asla doğurmamalı. Bilakis hayatımızı kolaylaştıran birçok şey bugün teknoloji sayesinde mümkün. Teknoloji olmasaydı mevcut refahımızdan çok çok uzakta olacaktık. Teknoloji eğer bilinçli kullanılırsa iyidir, faydalıdır. Ne zaman ki bilinçsiz ve amaçsızca kullanılır, işte o zaman adeta bir zehir gibi bütün bünyeyi sarar ve insanı felakete götürebilir.
Sosyal medya mecraları da yine aynı şekilde bir amaca yönelik kullanılırsa, faydalı yönleri değerlendirilirse birçok güzelliğe vesile olabilir. Ancak maalesef bugün Facebook boş zaman öldürme aracı, Twitter her türlü fitnenin kol gezdiği ve insanların ruhlarını karartan bir platform, Instagram ise gençliğin diriliğini, gücünü tüketen ve kendisine adeta uyuşturucu gibi bağımlılık yaptıran bir uygulama. Diğer mecraların da pek bir farkı yok. İyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırt etmedikçe bu mecralar bağımlılık yapıcı bir araçtan öteye geçemeyecekler.
DİJİTAL ZEHİRLENME BELİRTİLERİ
Eğer fiziksel bir sağlık sorununuz yoksa ve buradaki belirtilerden muzdaripseniz dijital zehirlenme yaşıyor olabilirsiniz. Panzehir önerilerini lütfen dikkate alın, eğer bir gelişme kaydedemiyorsanız mutlaka klinik bir desteğe başvurun.
- Sürekli olarak kendini amaçsız hissetmek
- Fiziksel kuvvet isteyen herhangi bir şey yapmadığı halde aşırı yorgun hissetmek
- Geç saatlere kadar uyuyamamak, geç saatlere kadar uyanamamak
- Sürekli olarak teknolojik ürünleri elinden bırakmamak
- Her şeyden çabucak sıkılmak
- Hayalet titreşim sendromu yaşamak
- Sürekli olarak yalnız hissetmek
- Gerçek dünyadan lezzet alamamak
- Dijital içerikleri istemsizce sürekli beğenmek
- Dijital platformlardaki güncellemeleri sürekli yenilemek
- Teknolojik ürünleri kullanmayınca hayatı kaçırdığını hissetmek
- Herhangi bir sorun olmadığı halde sürekli kaygılı hissetmek
- Dijital dünyada gördüğü her şeyin gerçek olduğunu zannetmek
DİJİTAL ZEHİRLENMEYE PANZEHİR ÖNERİLERİ
Eğer dijital zehirlenme yaşadığınızı düşünüyorsanız buradaki önerileri hayatınızda uygulamayı deneyebilirsiniz.
- Teknolojiyi amacına yönelik kullanın
- Teknoloji kullanımında sınırlar belirleyin, sınırsız bir kullanımdan kaçının
- Cihazlarınızdaki uygulamaların bildirimlerini kapatın
- Beğen butonuna basmayın, faydasız yorumlar yapmayın
- Bazen yalnız kalın, kendi başınıza vakit geçirin
- Bazen telefonunuzu yanınıza almadan dışarı çıkın
- Yürüyüş, spor gibi fiziksel aktiviteleri artırın ve çeşitlendirin
- Mutlaka sohbet edebileceğiniz bir ortam oluşturun/bulun
- Kitap okuma grubu ve benzeri teknolojiden uzak faaliyetlerde bulunabileceğiniz etkinliklere katılın
- Gönüllü olun ve insanlara dokunabileceğiniz gönüllü faaliyetlere katılın
- Sürekli ulaşılabilir olma dürtüsünden kurtulun, karşınızdaki kişiden de her an ulaşılabilir olmasını beklemeyin
- İşinize yaramayan ve fayda sağlamayan tüm uygulamaları teknolojik cihazlarınızdan kaldırın
- Profesyonel mesainiz haricinde ailenizle, çocuklarınızla, arkadaşlarınızla vakit geçirecek aktivitelerde bulunun
- El becerisi gerektiren bir uğraş edinin, yeteneklerinizi keşfedin
- Boş zamanlarınızı kaliteli değerlendirmek için plan yapmaya özen gösterin.
Bu yazı ilk olarak GENÇ Dergisinde yayınlanmıştır.