Hatıratlar, özellikle yazarı siyasetle ilişkiliyse genellikle kendini temize çıkarma aracı oluyorlar. Yazar “şu şöyle zannedilir ama aslında böyledir” tarzında birçok umuma malolmuş mevzuyu izah edip durur. Rıza Tevfik’in Biraz da Ben Konuşayım başlıklı hatıratı işte tam böyle bir havaya sahiptir. Zira kendisi Sevr Muahedesi’ni imzalayan heyette bulunmuş, Osmanlı Devleti’nin son döneminin en önemli isimlerinden biridir.
Hatırat üç ana kısımdan oluşuyor. İlk kısımda doğrudan kendisini Sevr’e bağlayarak olayların gelişimini ele alıyor ve anlaşmanın nasıl imzalandığından bahsediyor. Sevr Muahedesi hakkında hakikaten ciddi bir malumat var bu bölümde. Türkiye’de yaşayan çoğu kimse -bu kitabı okuyana kadar ben dahil- Sevr’in ne olduğu bilir, ama nasıl ve ne şekilde imzalandığını bilmez. Çünkü sonuçlar sebeplerden daha çok etkiliyor hepimizi. Lakin sonuca sebep olan şeyi de iyice anlamak lazım herhalde.
Daha sonra Rıza Tevfik çeşitli başlıklarda kendi gözlemlerine yer veriyor. Abdulhamid’den, Ali Kemal isimli arkadaşından, Meclis-i Mebusan’a dair hatıralarından ve hatta Bâbıâli Baskını’ndan dahi bahsediyor, gördüğü kadarıyla teferruatlı olarak anlatıyor. Tüm bu olaylar ve diğer anlattıkları 20. yüzyılın başında yaşadığımız toprakların siyasi durumuna adeta bir mercek tuyuyor.
İkinci kısımda ise Rıza Tevfik hapishanede iken yaşadıklarını anlatıyor. Kendisi hakikaten ilim sahibi ve saygın bir kişi olduğundan -hatta Feylesof diye bahsediliyor o dönem- sağda solda dersler ve seminerler veriyormuş. Hafiyeler de Rıza Tevfik’in siyasi düzen için tehlikeli olabileceği endişesiyle onu hapsediyorlar.
Rıza Tevfik bir dönem de Mekke’de bulunmuş. Hatta Kabe’nin içini dahi yıkamış. Orada yaşadığı güzel anılarını ise son bölümde anlatıyor.
Kitap üslup olarak tek kelimeyle muhteşem. Bazı bölümler çok sade bir Türkçe’yle, bazı bölümler ise Osmanlıca kelimelerle yazılmış. Osmanlıca yazılan kısımlar çok keyifli, birçok yeni kelime öğrenebilirsiniz. Ancak üç farklı bölümden oluşması “zaman” kaymalarına yol açmış. Baştan sona kronolojik olarak ilerlemiyor olaylar. Ayrıca çoğu olay ve kişi dipnotlarla bolca desteklenmiş.
Kitabın sonunda da bir albüme yer verilmiş. Bu noktada yayına hazırlayan Abdullah Uçman çok iyi bir iş çıkarmış diyebiliriz.
Hatırat, tarih, felsefe ve sosyoloji içeren bir kitap “Biraz da Ben Konuşayım.” Yakın tarihimizi anlamak için mutlaka okunması gereken kitaplardan…
Kitabın 404. Sayfasından Bir Alıntı:
“Feylesof Rıza Tevfik gayet hür ve müstakil bir mizaca mâlik olarak âzâde ve terbiyeli bir aile içinde doğmuş, müstesna bir terbiye görmüş ve gençliğinde hürriyet-perverâne fikirleri ve cesaret-i medeniyesi uğrunda mahpus olarak tehditlere maruz kaldığı halde zerre kadar fikrini değiştirmemiş, nihayet inkılâb ve Meşrutiyet hareketinin en cesur âmillerinden biri olarak memleketinde büyük bir rol oynamış ve bütün Osmanlılarla beraber ecânibin teveccüh ve hürmetini kazanmış ve aynı zamanda âsâriyle Avrupa’da, hutbeleriyle âlem-i medeniyette şöhret-şiâr olmuş ve bütün Osmanlı milletinin alkışlarıyla İstanbul’u en buhranlı zamanlarda on beş kişiyle idare ettikten sonra büyük bir şerefle Meclis-i Milliye girmiş, hulâsa bu kadar şereflere, imtiyazlara, parlak mevkilere sırf kendi metanet-i mizaciyle, namusuyle, izzet-i nefsiyle erişmiş bir adam iken ve eline her türlü fırsatlar geçmiş iken fakir yaşamış, minnet altına girmemiş bir gariptir! Bu adam böyle bir şerefli nâm kazanmış iken nasıl olur da birdenbire vatanına hıyanet edebilir?”
BİRAZ DA BEN KONUŞAYIM
Yazar: Rıza Tevfik Bölükbaşı
Yayınevi: İletişim Yayınları
Web Sitesi: iletisim.com.tr
ARKA KAPAK METNİ
Rıza Tevfik, yakın tarihimizin en ilginç kişiliklerinden biridir. II. Meşrutiyet devrinde sivrilmiş bir politika adamı, şair ve filozoftur. II. Meşrutiyet’in ilan edildiği günlerde İstanbul halkına günlerce hürriyet hakkında nutuklar atmış, İttihad ve Terakki Fırkası’nın Edirne mebusu olarak Meclis’e girmişti. Pervasız hareketleri ve görüş ayrılıkları yüzünden bir süre sonra parti ve partili arkadaşlarıyla yolları ayrıldı.
1912’de Meclis-i Mebusan’ın feshinden sonra politikadan uzaklaştı. 1918’de, Tevfik Paşa kabinesinde Maarif Nazırı sıfatıyla yeniden politikaya döndü. Damat Ferid Paşa kabinesinde iki defa Şûra-yı Devlet reisliği yaptı. Osmanlı Devleti’ni fiilen ortadan kaldıran Sevr Antlaşması’nı imzalayan heyette yer aldı. Milli Mücadele’yi yürüten kadrolarla görüş ayrılıkları yüzünden bu mücadeleye muhalif bir tavır takındı. Arkadaşı Ali Kemal’in trajik ölümünden sonra 1922 Kasımı’nda Türkiye’den ayrıldı. Sevr’i imzalamış oluşu, 1924’te “150’likler” listesine dahil edilmesinde rol oynadı.
Elinizdeki kitapta Rıza Tevfik, başta Sevr olmak üzere II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde içinde yaşadığı, doğrudan ya da dolaylı olarak karıştığı siyasi nitelikli olayları anlatıyor. Yazarın yer yer bizzat kendisiyle, 80 yıllık hayatıyla, doğru veya yanlış yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla bir tür hesaplaşması niteliğindeki bu hatırat, çok büyük eksik gedikler ve çarpıtmalarla malul yakın tarihimiz için önemli bir “birinci elden” belgedir.