Cehennem, Araf ve Cennet alt başlığıyla okuyucunun merakını cezbeden Öbür Dünya Öyküleri kitabını, ben de bu merakla elime aldım ve okumaya başladım. Cehennem öyküsünün beni ciddi ciddi etkilediğini söyleyebilirim. Araf öyküsü de fena sayılmaz ancak Cennet bahsine geçince kitabı bitirmekte çok zorlandım.
Güzide Ertürk tarafından kurgulanan bu öyküler arka kapak metnine göre “hayal gücüyle birlikte tefekküre sırtını dayayan bir akılla” yazılmış. Kitapta bol bol farklı kaynaklara (Kur’an- Kerim, hadisler, marifetname-mesnevi-divan gibi çeşitli eserler, Dante’nin İlahi Komedya’sı!) atıflar da var. Bu yönüyle üzerinde düşünüldüğü ve detaylı çalışıldığı görülüyor ve bu durumu takdir etmekten başka yapacak bir şey de yok.
Cehennem öyküsünde İhsan’ın cehennemin dibine kadarki serüveninde başından geçenler hikaye edilmiş. Kah şeytanla, kah putlarla karşılaşıp konuşan İhsan, cehennemden kurtulma umuduyla battıkça batıyor. Zebanilerden zakkumlara, acı dolu bir azabı detaylarıyla öykülendiren yazarın bu bölümdeki tasvirleri ve olay örgüsü beni çok etkiledi. Kurgusal cehennem dahi korkutucuyken gerçeğinden Allah bizi muhafaza etsin, estağfirullah…
Cehennemin yedi kapısından geçip yedi katını dolaşan nehir kan rengindeydi. Fokur fokur kaynıyor, kirli ve pis kokulu bir buhar yayıyordu. Çatık kaşları, kıvırcık sakallarıyla bir Zeus heykeli yüzüyordu içinde. Bir zamanlar bembeyaz olan mermer kapkara bir kömür parçasına dönüşmüş, alev alev yanıyordu. Bir Hera heykeli de fokurdayan suyun içinde kararmıştı. İsa-Meryem ikonları; Lat, Menat, Uzza putları; yağda kavrulmuş irmik tatlıları; un kurabiyeleri; haçlar; kutsal taşlar, uğur paraları; dilek mumları; yeryüzünde boş yere adak adanıp secde edilmiş ne kadar cisim varsa, hepsi nehri doldurmuştu. Kömüre dönüşen bu lanetli nesneler kızgın suda sürükleniyor, uğranmadık bir köşe bırakmıyorlardı cehennemde. – Sayfa 14
Araf öyküsünde ise cennete kavuşmayı arzulayan ancak Araf’ta bocalayıp duran Eyüp’ün perişan halini okuyoruz. Cehenneme yuvarlanmanın korkusuyla birleşen cennete varma arzusu Eyüp’ü yerden yere vuruyor. Ortada kalmış olmanın ve belirsizliğin verdiği dayanılmaz sancılarla mücadele edişinin anlatıldığı bu öykü de Cehennem kadar olmasa da yine çarpıcıydı benim için. Belirsizlik hem bu dünya için hem de öteki dünya için en büyük azaplardan biri olsa gerek. Allah bizi her türlü belirsizliklerden muhafaza etsin, her zaman nuruyla aydınlatsın, estağfirullah…
“Selam ey Araf ehli!” dedi sultan, “bu dağın eteklerinde kaybolduğun belli. Ne arıyorsun?” Sultan cennet ehlindendi. Bir an rahatladım ve “cübbemi kaybettim,” dedim. “Kabuğuna bu kadar düşkün bir adam daha önce hiç görmemiştim,” diye cevap verdi sultan, “bir zamanlar ben de Allah’ı gösterişli kıyafetler, altın tahtlar arasında arıyordum. Ta ki sarayımın çatısında develerini arayan bir meczuba kulak kesilinceye kadar. Yanlış şeyi, yanlış yerde arıyorsun. Kabuğunun peşine düşeceğine, ondan kurtulduğuna sevin!” dedi ve söyleyeceklerimi dinlemeden kafilesini arkasına takıp gitti. – Sayfa 81
Kitabın cennet bahsi ise biraz karmaşık. Akıcılık konusunda beni çok yordu. Bir türlü bitmek bilmedi. Parça parça, bölük pörçük geldi bana doğrusu. Bu sebeple de derinden hissedemediğim bölüm Cennet bahsi oldu. Yine de şu pasaj dikkate değer:
Cennetin sonuna kadar açık sekizinci kapısından mutlu ruhlar geçiyor. Bense, kilitli kapının önünde, bir gün açılacağını ümit ederek gözlerimi dikmiş bekliyorum. Her seferinde geniş kanatların üstünde yazan yazıyı okuyarak bir zikir gibi tekrarlıyorum, “Bugün de sen unutulacaksın.” Kulağımı kapıya dayayarak dinlemeye çalışıyorum, hiçbir zaman duyamayacağım sözleri. Bir gün hatırlanacak mıyım? – Sayfa 99
Allah bizleri unutulmayanlardan eylesin, amin, estağfirullah…
ÖBÜR DÜNYA ÖYKÜLERİ
Yazar: Güzide Ertürk
Yayınevi: Şule Yayınları
Web Sitesi: suleyayinlari.com
Arka Kapak Metni
İlk öykü kitabından dört yıl sonra okurunun karşısına yeni ve iddialı bir kitapla çıkıyor Güzide Ertürk: Öbür Dünya Öyküleri.
Bu dünyanın öyküleriyle öbür dünyanın öyküleri arasında ince köprüler inşa eden Ertürk, kendisinden yüz yıllar önce aynı meçhul vadide pusulasız yürüme cesaretini göstermiş Ardaviraf ve Danteyi işaret ederek kendi yazma serüveninin farkına dikkatleri çekiyor:
Öbür Dünya Öyküleri ne Ardavirafnâme gibi duyulmamış iksirler içip rüyaya yatmakla başladı, ne de İlahi Komedya gibi sevgilinin ölümünü kabullenmeyişle. Bu kitap, hayal gücüyle birlikte tefekküre sırtını dayayan bir akılla yazıldı. Ancak böyle açılabilirdi Cehennem, Araf ve Cennetin kapıları.
Dünyanın öbür dünyanın tarlası olduğunun bilinciyle kaleme alınmış öyküler bunlar; kurguyla bilginin gizemli harmanı.
Kitabın bir de misafir karakteri var: Dante. Rehberi Virgil ya da Beatrice değil. Kendini yazarken gezdiği cehennemle, Güzide Ertürkün kendisini konuk ettiği cehennem aynı cehennem değil.