20 senedir yaşadığım İstanbul’a dair, Mustafa Kutlu’nun 25 yılda yazdığı denemeler, Bir Demet İstanbul adı altında toplanarak Haziran 2016’da Dergâh Yayınları tarafından basıldı. Böylece 6 aydır beklediğim “kutlu” kitaba kavuşmuş oldum. Üstelik kitabın İstanbul temalı olması, beni çok daha fazla heyecanlandırdı ve çıktığı gün bir koşu gidip Cağaloğlu’ndaki Ana Kitabevi’nden hemen temin ettim.
O gün Instagram’da kitabın fotoğrafını paylaşarak şu notu düşmüştüm:
“Suriçini ihmal eden İstanbul’u imar edemez.” Aylardır yolunu gözlediğim kutlu kitap nihayet çıktı.
Kapak fotoğrafı çok ince düşünülmüş. Suriçi’nden, Süleymaniye’den çekilen Yeni İstanbul’un görüntüsü. Haliç Metro Köprüsü merkeze alınmış. Acısıyla tatlısıyla, Mustafa Kutlu’nun 25 sene zarfında İstanbul’u yazdığı denemeler var bu kitapta.
Yahya Kemal’in dediği gibi:
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer…”
Evet, kitap kapağına uygun olarak İstanbul’un yıllar içerisinde değişen çehresini ve sorunlarını anlatıyor. İlginçtir ki genel olarak 90’lı yılların denemeleri kitaba alınmış. Su sıkıntısından kirliliğe, yeşil alanların azlığından nüfusun aşırı artışına kadar birçok probleme değinmiş Mustafa Kutlu. O zamanlar artık nasıl bir haldeyse İstanbul, yazılacak çok meselesi varmış. Kitaptaki denemeleri okurken çoğu zaman şaşırdım. İstanbul bir dönemler nasılmış, inanılır gibi değil. Kutlu’nun kitapta birkaç denemede bahsettiği gibi, İstanbul’u bugünlere getirenlerden, yapandan çatandan Allah razı olsun.
Haliç’in bataklığa dönüşme tehlikesi, Suriçi’nde her gün artan insan ve araç trafiğinin getirdiği sıkıntılar, raylı sistemin zarureti, Süleymaniye ve Beyazıt meydanlarının harap halleri… Daha neler neler. Mustafa Kutlu zamanında müthiş tespitlerle İstanbul’un sorunlarını halkın gözünden dile getirmiş, yazmış.
Birçok endişesi de Allah’a hamdolsun gerçekleşmemiş. Özellikle koalisyon dönemlerinde ikinci köprünün olduğu bölgelerdeki hazine arazilerinin parsellenip birilerine peşkeş çekilmesi, yağmalanması ciddi bir sorun oluşturmuş. Mustafa Kutlu bu durumu görerek aynı şeyin üçüncü köprü etrafında yaşanmasından endişe ediyor ve köprünün benzer sonuçlar doğuracağından endişe ediyormuş. Üçüncü köprü yapıldı ve açıldı. İnşallah çevresindeki ormanlar devletimiz tarafından sıkıca denetlenir de, hep yeşil kalır diye dua ettim bu bölümleri okurken.
Kimi yerlerde Kutlu, İstanbul’a yakışan ağaçları sayıyor mesela. Kanada Kavağı denilen alerji yapıcı kavakları hiç sevmiyor. Bir dönem İBB bu kavakların İstanbul’a zulüm olduğunu farkedip kesmiş hepsini. Bazı güya çevreciler de çıkıp ağaç katliamı adı altında protesto etmişler. Dün nasılsa bu çevreciler, bugün de aynılar anlaşılan. 🙂
Hâsılı, İstanbul’un geçmişine yolculuk edip bugünkü halimize şükretmek, hatta gelecekte nasıl bir İstanbul olması gerektiğine dair vizyon edinmek için lütfen “Bir Demet İstanbul” okuyunuz, okutunuz.
Sahi, boğazın en güzel yerlerinden birine dikilen Gökkafes isimli anlamsız gökdelen, bir gün yıkılır da biz görür müyüz?
BİR DEMET İSTANBUL
Yazar: Mustafa Kutlu
Yayınevi: Dergâh Yayınları
Web Sitesi: dergah.com.tr
ARKA KAPAK METNİ
“Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotar-dıkları biricik oluştur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini gösterir, bazan bir ağaç seçiminde. Meselâ İstanbul ve Bursa için Erguvan vazgeçilmemesi gereken bir ağaçtır. Şehrin Erguvan’a ihtiyacı vardır. Erguvan pembesinden arındırılmış bir Boğaziçi, baharda, gelinini yitirmiş duvağa benzer.
Bir şehre ruhunu veren bazan o mıntıkada kaynayan bir su, bazan sadece o bölgede pişirilen bir yemek, oynanan bir oyun, bir yapı tarzı, bir davranış, bir mezar, bir tepe, bir ziyaretgâh, bir mesire-dir. Urfa’da Halilü’r-Rahman, Konya’da Mevlâna kadar Meram, Safranbolu’da evler, Erzurum’da Çifte Minare kadar eski çeşmelerden akan eski sulardır.
Bir şehre ruhunu veren çocukların oyun oynarken söyledikleri türküler ve tekerlemelerdir. Esnafın müşteriyi karşılamasıdır. Topluca yaşanmış elemler, topluca yaşanmış kederlerdir.
Bütün bu unsurlardan yoksun kalan şehir ruhunu kaybeder. Belki büyür, modernleşir, hatta azmanlaşabilir; ama ötekilerden bir farkı kalmaz, çekici bir yanı olmaz, içinde ikamet eden insanlara vereceği bir şeyi yoktur artık onun.”