Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi’nin hatıralarını okumaya Hatıralar 3 ile devam ediyorum. Hocaefendi hakkında ilk kitaba dair yazdıklarımda bazı detayları belirtmiştim. Bu detaylar ve ilk ciltle alakalı aldığım notları şuradan okuyabilirsiniz: İLK CİLT
İkinci ciltteki notlarımı ise şurada bulabilirsiniz: İKİNCİ CİLT
Dördüncü ciltteki notlarımı ise şurada bulabilirsiniz: DÖRDÜNCÜ CİLT
Beşinci cilt notlarımı şurada bulabilirsiniz: BEŞİNCİ CİLT
Üçüncü ciltte daha çok Hocaefendi’nin Medine’de yaşadıkları ve tanıdığı insanların hayatları anlatılıyor. Bu bakımdan bu cilt anlatılan kişilerin hatıratlarını da kapsıyor diyebiliriz. İlk iki ciltten farklı olarak bu kitapta olaylar kronolojik olarak anlatılmak yerine anlatılan kişilerin isimleri altında bölümlendirilmiş.
Üçüncü kitapta Zekai Efendi Hoca, Şıh AbdülGafur El-Abbasi Efendi, Seyyid Hasan Fehim Efendi, Saatçi Osman Efendi, Ladikli Ahmet Ağa, Seyyid Ebul Hasen Nedvi, Said Şamil Bey, Üstad Bediüzzaman Said Nursi, Şeyh Mahmud Sami Efendi, Şeyh Mehmed Zahid Kotku Efendi, Tahir Büyükkörükçü Bey başlıkları altında hem bu mübarek zâtlardan bahsediliyor, hem de Ali Ulvi Kurucu Hoca’nın bizzat yaşadığı veya anlatılanlardan duyduğu hatıralar naklediliyor. İlk iki kitaba nazaran daha az not tutmakla birlikte aldığım notları aşağıda paylaşıyorum.
İstifadeli olması duasıyla…
Ali Ulvi Kurucu – Hatıralar 3 – Notlar
– Nijeryalılar, Mâlikî mezhebinde oldukları için, fakir de olsalar, eğer yürümeye, yürüyerek Kâbe’ye gelmeye güçleri yetiyorsa, üzerlerine hac farz oluyor. Çünkü İmam Mâlik hazretleri “Gücü yetene hac farzdır.” kaidesindeki, “güç” şartını böyle tefsir etmiştir. Bizdeki gibi ayrıca “zenginlik” aranmaz…
– “Sakın, olur olmaz yerde, vakitli vakitsiz sohbet yapma. Sohbetin de vakti var. Dinî konuşmalar yapacağın zamanlarda, onların istekli anlarını, seni huzurla, iştiyakla dinleyecekleri saatleri seç… Dinî sohbet her yer ve zamanda yapılmaz. Her şeyin zemin ve zamanı olduğu gibi sohbetin de zemini ve zamanı vardır.” (İbni Abbas’ın Bir Tavsiyesi)
– “Daima dilini bilmediğim cemaatlerin kervanlarına katılırdım. Böyle yapınca insan, kimseyle konuşmayarak kendisiyle ve Allah’ıyla başbaşa kalıyor. Tefekkür ediyor, Rabbinden afv ü mağfiret dileyerek yürüyor…” (Şıh Abdülgafur Efendi)
– “Bilmeyen öğretemez, ermeyen erdiremez…” (Şıh Abdülgafur Efendi)
– Osman Efendi askerde, önce Medine müdafii Fahreddin Paşa’nın sır kâtibi olarak yanında çalışmış… Yazısı fevkalâde güzel olan Osman Efendi, dirayeti, zekâsı, hazır cevaplığı, sükûneti, sekîneti, hiç kızmaması gibi vasıfları dolayısıyla, genç yaşında ve o tehlikeli nazik savaş günlerinde Medine kumandanına sır kâtipliği yapmış. (Saatçi Osman Efendi hakkında)
– “Güzel evlâdım, ama, yolda ben hah hah ha diye gülsem, elâlem bana, bu hoca kaçırmış, demezler mi?” (Osman Efendi’nin “güle güle” ifadesine cevabı)
– “Karanlıkta göremezsin Balkan Bey, yarın inşaallah dükkândayım. Dükkâna gelince rahat rahat bir bak…” (Kudüs’teki patlıcanlar kafam kadar oluyor diyen Osman Efendi’nin yanındaki kişiye cevabı)
– Arabistan’da, “Sabr et, sabr et!” yerine, “Salli ale’n-Nebî!” Peygamber-i Zîşan’a salâvat getir, derler.
– “Milletimiz maalesef menakıb aşığı oldu. Ayet-i kerime, hadis-i şerif okusan, manalarını versen, uyurlar… Fakat bir menkıbe, uçmuş kaçmış hâdiseden anlat, herkesin gözü açılır; menakıbcı şeyhi nereye oturtacağını bilemez…” (Erzurum Müftüsü Sadık Efendi)
– “Yahu kızlarınız ilkokuldan itibaren oğlanlarla birlikte oturuyorlar. Süslenmiş, taranmış gelinlik kızların oğlanlarla birlikte senelerce oturduğunu görmeyip de, tavafı ıslah size mi kaldı? Yahu sizin memleketiniz cennet mi oldu? Türkiye sekizinci sema mı oldu, ben ayrıldıktan sonra? Tövbe edin yahu, tövbe edin! Koyun hendekten atlarken, keçi demiş ki: Arkan açıldı… Koyun gülmüş: Ayol seninki her gün açık!.. Siz de o keçiye benziyorsunuz yahu!..” (Hacı Beşir Efendi)
– “Bütün ümmet-i Muhammed’in torunları böyle olsun.” dedi; “Dualarımız kabul oldu; hay Ali Ulvi Efendi, hay kardeşim! Bu İmam-Hatipler için amcanızın çektikleri neydi? Biz dua ettik, o koştu. Ev ev koştu, harman harman koştu. Kendisine: Hocam bu dilencilikten ne zaman kurtulacaksınız, diyen densizler bile çıktı. Hocam bütün bunları sineye çekti… Amcanızın yeri dolmaz, Ali Ulvi Efendi… Benim böyle bir torunum olduğu için tebrik ettiğin gibi, ben de seni öyle bir dedenin, amcanın, babanın oğlu olduğun için tebrik ederim…” (Ladik’li Ahmed Ağa)
– “Ya Resulallah! Senin gelip geçtiğin yolların tozunu, gözlerime sürme diye çektim. O mübarek yolların tozuyla sürmelenen gözlerimi Batı dünyasının yaldızlı dalaleti, gafleti boyayamadı, kamaştıramadı. Batının ilmini aldım, tekniğini aldım, fakat ruhunu almadım. Çünkü ruhu yoktu… Ruh, mana, aşk, vecd, senin yolunda senin dinindedir. Ne bahtiyardır o gönül ki, sana bir aşkla bağlıdır. O aşkla yanar ve o aşkla yaşar.” (İkbal)
– “Yürüyen menzil alır, oturan yolda kalır.” (Arap Atasözü)
– “Müslüman âlemin nüfusu var, nüfuzu yok!” (Şıh Ebül Hasan Nedvi)
– “Dindaşlarımız arasında heyecan o hâldedir ki, düşündüklerinizi ne kadar makul olsa da söyleyemezsiniz. Hemen aforoz edilirsiniz. Hatta size casus derler, satılmış derler. Mecusi bayrağından tevhid bayrağının ayrılmasını istemiyor, derler… Aziz kardeşlerim, bizim bir derdimiz de, heyecanımızı, gayret-i diniyemizi, yerinde ve vaktinde kullanmayışımızdır. Aynen servetin israf edilmesi gibi, heyecanlarımız, gayret ve kuvvetlerimiz de yersiz sarfolunmakta heder edilmektedir…” (Şıh Ebül Hasan Nedvi)
– Pakistan’la Hindistan iki kere savaştılar. Pakistan mağlup oldu. Doğu Pakistan, Bengaldeş adını alarak ayrı devlet oldu. Pakistan büyük zahmetler, buhranlar geçirdi.
– “Rıza Tevfik, büyük kabiliyetti. Ama şiiri üçüncü derecede alırdı. Halbuki gerek aruz ve gerek heceyle yazdıklarında üstaddı. Kültürü nâmütenâhi… Şairlerin hepsinden fazla bilgisi var. Kaç tane lisan bilir. Arapçadan tut, Yahudi lisanına kadar. Fakat feylesofluk etmeye kalktı. Halbuki memleketin onun felsefesine değil edebiyatına ihtiyacı vardı…” (Faruk Nafiz Çamlıbel)
– “Demek tebliğ ve irşad için güzel bir lisana ihtiyaç vardır. Bizde lisanın berraklaşması Mehmed Akif’le başladı. Yahya Kemal’le, Faruk Nafiz’le devam etti…” (Cevdet Bey)
– “Meselâ Said Nursi gibi bir âlimi, kendisinden istifade edecek yerde hapse atmak ne demektir? Bu akıl almaz bir gaflet veya hıyanettir. Yahu bu dâhi ve âlim adam, Türk milletini Türk’ten daha çok seviyor. “İslâm’a bu kadar hizmet etmiş bir millete silâh çekilmez.” diye isyancıların önüne set çekiyor. Devlet için bulunmaz bir nimet… Doğuda çok seviliyor. Yahu gönder Kürdistan’a, fitneyi yatıştırsın, birliği temin etsin. Hayır! Sen onu ve yüzlerce sevilen Kürt âlim ve eşrafını al, sür, hapset; sonra da hükümet ettiğini zannet… Bu yanlışlar, gafletle olacak şeyler değildir. Bunlar hep bu milletin gelecekte oynayabileceği büyük rolü, şimdiden önünü kesip, imkânsız hâle getirmek içindir…” (Said Şamil Bey)
– “Yahudi bir belâdır. Onunla harbe girerseniz, arkasındaki büyük devletlerle savaşırsınız. Haydi üç beş günde savaş bitti diyelim. Fakat sulh müzakereleri üç sene, beş sene bitmez. Yetmiş bin tane yalan söyler. Her gün yeni bir şart koşar. Uzata uzata karşısındakini o hâle getirir ki, “Allah belâsını versin, ne olacaksa olsun da şu işten kurtulalım yahu!” dedirtir. Müzakerelerin başında topunu birden reddettiğiniz şartları, kabul etmek zorunda kalırsınız. Müzakereden çekilemezsiniz, ama devam da edemezsiniz. Öyle bir belâdır!” (Said Şamil Bey)
– “Filistin halkı hakikaten kahraman bir halktır. Bunlar, Haçlılara karşı cenkeden ve Filistin’i tekrar fetheyleyen kahramanların özbeöz torunlarıdır. Bunların yüzde 80’i Anadolu ve İrak’a gelip yerleşen Selçuk Türkmenleridir. Yüzde 20’si de Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin davetine icabet eden Kafkasyalılarla Kürtlerdir.” (Said Şamil Bey)
– “Darwin’lerin, Freud’ların, Engels’lerin, Karl Marx’ların, Durkheim’lerin, Auguste Comte’ların felsefeleri içinde yetişen insanın gönlünde kudsiyet kalmaz, bir kere hocam.” (Şam’da Ermeni Kız)
– “Hikmet kelimesinin hayranıyım. Onun ruhumu doyuran, tatmin eden, meselelerimi halleden, belagat ve fesahatını, Fransızcada ve İngilizcede bulamadım, maalesef…” (Şam’da Ermeni Kız)
– “Efendim, bu Masonluk denen oyunu anlayamadık gitti. Ne belâlı bir oyun imiş! Adalet Partisi’ne reis olarak, Gümüşpala’dan sonra Saadedin Bilgiç’in seçilmesini beklerken, sandıktan Süleyman Demirel diye birisi çıktı. “Yahu nasıl olur? Lideri seçen, seçime sokan biziz; ama neticede başkasını görüyoruz. Bu benim yaşadığım, elimle tutup, gözümle gördüğüm bir hadise… Yahu bu oyunları oynayan kim!..” (Mehmed Emin Alpkan)
– “İngilizlerden ağzımız, ciğerimiz çok yangındır. Çok sinsi bir devlettir. Manevi varlığımızı, padişahımızı, Hilafetimizi, benliğimizi yıkan bu devlettir. Kansere, cüzzama benzer. İdam etmez, kurşunla öldürmez, ateşte yakmaz…Fakat yavaş yavaş, kanını iliğini kurutur, ruhunuzu ifsat eder; ilminizi, irfanınızı bozar, dağıtır, sizi manen öldürür…” (Şeyh Emced Zehavi Hoca)
ALİ ULVİ KURUCU – HATIRALAR 3
Yazar: Ali Ulvi Kurucu (Yayına Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ)
Yayınevi: MED Kitap
Web Sitesi: goncayayincilik.com
ARKA KAPAK METNİ
Üstad Ali Ulvi Kurucu, Türkiyemizde ve Müslüman ülkelerde milyonların tanıdığı bir zat… Sevimli çehresi, Muhammedî güzel ahlâkı, ruhlara hitap eden millî, dinî şiirleri ve insanı manevî âlemlere alıp götüren gönül sohbetleri ile bir illim ve irfan önderi…
Hayatının ilk yıllarını Konya’da geçirdikten sonra, Kahire’de El Ezher Üniversitesi’nde eğitim gören ve ömrünün geri kalanını Medine-i Münevvire’de geçiren Kurucu, 2002 yılında orada vefat etti. Ali Ulvi Kurucu’nun hatıraları hem Cumhuriyet sonrasındaki dönemde Türkiye’deki dine bakışı, hem Osmanlı’dan sonra dağılan İslam coğrafyasının durumunu, hem de önemli zatların etrafında geçen olayları aktarması bakımından önem arzediyor.
Üstad M. Ertuğrul Bey, Üstad Mehmed Âkif üzerine çeyrek asırdan fazla süren deruni ve bereketli çalışmayla birlikte pek çok güzide eserden sonra, yine yüz akı bir çalışmayı başardı.
Üstad Ertuğrul Bey ‘in usta kalemi Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarına eklenince hatıraların gergefinde önemli ipuçları bir girizgâh gibi önümüze açılıyor.