Herhangi bir salgına şahit olmadığı halde Jack London’ın 100 sene evvel müthiş tespitlerle yazdığı Kızıl Veba hikayesi İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Nisan 2020’de yayına hazırlandı. COVID-19 pandemisinin tüm dünyaya yayıldığı vakitlere denk gelmesi bir tesadüf mü yahut kasten mi bilemiyorum ancak pandemi halen devam ederken muhakkak okunması gereken çarpıcı bir eser…

Kitabın konusu kıyamet sonrası zamanları yaşayan ve hayatta kalmayı başarmış ihtiyar bir adamla torunlarının sohbetinden oluşuyor. Konuştukları dilden düşünme yetilerine, giydikleri kıyafetlerden hal ve hareketlerine varana kadar her şeyleri yabanileşmiş olan küçük çocuklar, kızıl veba salgınını yaşayan ve halen hayatta olan son insan olan ihtiyar dedeleri Granser’den salgın sürecinin hikayesini dinliyorlar.

2010’lu yıllarda geçen kızıl veba salgını aynen COVID-19 pandemisine benziyor. Jack London’ın tahmini nüfus sayıları da dahil olmak üzere 100 sene öncesinden yaptığı öngörülerin bir kısmı doğru çıkmış. Granser kitap boyunca torunlarına başından geçenleri aktarıyor. Salgının başlangıcına dair şu yazılanlar COVID-19 pandemisinin başladığı günleri anımsatıyor:

“New York’ta tuhaf bir salgın hastalığın patlak verdiği haberi geldi. Kimse bu haberi duyunca kötü bir şey düşünmedi. Küçük bir salgındı. Sadece birkaç kişi ölmüştü. Görülüyordu ki bu hastalığın ilk işaretlerinden biri yüzün ve tüm vücudun kızarmasıydı. 24 saat sonra hastalığın Chicago’da da bir kişide görüldüğü haber verildi. Aynı gün Londra’nın iki haftadır bu hastalıkla gizlice savaştığı ve bu konudaki haberlerin sansürlendiği, kendi şehirlerinde salgın hastalığın görüldüğünün dünyaca duyulmasını engelledikleri bildirildi.

Durum ciddi görünüyordu ama telaş etmedik. Geçmişte diğer mikropları yok etmenin yolunu nasıl buldularsa, bakteriyologların bu hastalığı da yeneceğinden emindik. Ancak bu yeni salgın çok hızlıydı, çok… Bakteriyologlar mikropla savaşma fırsatı bulamıyordu. Laboratuvarlarında Kızıl Ölüm mikrobu üzerine çalışırken ölüp gidiyorlardı. Hepsi birer kahramandı onların. Biri öldüğü anda bir diğeri çıkıp onun yerini alıyordu…”

Çok hızlı yayılan salgına karşı önlem alınamıyor. İnsanlar peş peşe ölüyorlar. O zamanlar dilbilimci olan Prof. Granser henüz belirti göstermeyen sağlıklı kişilerle üniversiteye bir binaya sığınıyorlar. Dışardaki insanların bir kısmı vebadan dolayı ölürken henüz ölmeyen ancak hiçbir şey umurlarında olmayan bir güruh her yeri yakıp yıkıyor, delirmişçesine yağmalıyorlar. Her ne kadar bina içerisinde kendilerini korumaya çalışsalar da içerdeki insanlar da bir süre sonra belirti gösterip peyderpey ölüyorlar.

En sonunda elde kalan bir avuç insan şehirden kaçarak kırsal kesimlere doğru yola çıkıyorlar. Bu yolculuk boyunca da herkes ölüyor, bir tek Prof. Granser hayatta kalıyor. O da yıllar boyunca yalnız başına hayatta kalma mücadelesi veriyor.

Sonrasında ise Granser hayatta kalmayı başarmış başka insanlarla karşılaşarak onlarla yaşadıklarını anlatıyor. Özellikle salgın öncesi çok yüksek mevkilerde bulunan insanların salgından sonra hayatta kalıp da sersefil yaşıyor olmaları konusunda Jack London’ın eleştirileri satır aralarında görülüyor. Hikayesinin devamını aktaran Granser en sonunda insanlığın yeniden yükseleceğini, bilgilere kolayca ulaşılabilsin diye bulabildiği bütün kitapları korunaklı bir mağaraya sakladığını ve gelecekten umutlu olduğunu ifade etse de torunları “sözü çok uzattın” diyerek umursamaz bir tavırla vahşi yaşamlarına geri dönüyorlar.

Kıyamet sonrası edebiyata dair öncü eserlerden olan Kızıl Veba, kısa ama çarpıcı bir eser…


Jack London - Kızıl Veba

KIZIL VEBA

Yazar: Jack London

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

Web Sitesi: iskultur.com.tr

ARKA KAPAK METNİ

Jack London, 1912 yılında İngiltere’de London Magazine’de yayımlanmaya başlayan Kızıl Veba yapıtıyla “kıyamet sonrası” edebiyatın öncüleri arasına girmiştir. Nüfustaki, bilim ve teknikteki, ekonomideki sıçramaların büyüsüyle gözlerin kamaştığı bir çağda yazar, uygarlığımızın kırılganlığını anımsatır. Yapıtı milyonlarca insanın doldurduğu şehirlerin ve kırların ıssızlığa teslim oluşundaki hızı bütün çarpıcılığıyla ortaya koyar. Yalnızca nüfusun değil, bilginin, üretimin, hatta dilin yitirilişi, eski uygarlıkla köprü olan bir profesörün gözünden yeni insanlığa anlatılır. Peki yeni insanlık bu ihtiyara kulak verecek midir? Kızıl Veba’da yirminci yüzyılın başından yüz yıl sonrasına, 2010’lar dünyasına bakan Jack London’ın öngörülerindeki keskinlik, kitabı bir klasik olmanın ötesinde, günümüz için hâlâ canlı bir eleştiri kılıyor.

Yazar Hakkında

Muhammed Tutar

bilgisayar mühendisi, bilgi güvenliği uzmanı. önce okur, sonra yazar.

Tüm yazıları göster